Büyük boy Sözler
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı ” alak ” dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Risale-i Nur, ahir zaman müminlerinin en fazla ihtiyaç duyduğu imanî meselelerde derinliğini arttıracak, Kur’anî ufkunu geliştirecek mükemmel bir kaynaktır. Bir Kur’an tefsiri olması itibariyle, insanın aklının yanısıra kalb, ruh ve diğer bütün duygularına da hitap etmektedir. Üstelik ahlâkın bütün boyutlarına ışık tutmakta ve birçok ferdi ve sosyal probleme çözümler sunmaktadır.
Bu bağlamda, bu eser külliyatını rahatça okumak ve istifadeyi azamî kılmak için üzerinde birtakım düzenlemeler yapıldı.
Mesela:
Metinde geçen ayet ve hadislerin mealleri ve bunların sahih kaynakları sayfa altında verildi.
Sayfa altına eklenen lügatçede, kelimelerin o sayfadaki anlam karşılığının verilmesine dikkat edildi. Her kitabın başına eklenen içindekiler kısmında, bölümlerle alakalı özet bilgi verildi. İlgili bölümlere kolay bir şekilde ulaşabilmek amacıyla kitabın sonuna konu, esma-i İlahiye, şahıs, mekân, ayet ve hadis indeksleri ilave edildi.
Görsel ve estetik anlamda rahatlık sağlamak içinse ithal termo deri olan cilde ve gözü yormayıp rahat okunması için de sarı şamua kâğıda iki renk olarak basıldı. Kolay okunması için daha okunaklı bir yazı karakteri tercih edildi. Metin içinde geçen şahıs, yer, ekol vs. tanıtıcı bilgiler ve kavramlara sayfa altlarındaki sözlükte kısaca bilgi verildikten sonra “bk.” şeklinde Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler kitabına yönlendirildi.
Her kitaba, o kitapta yazılan bölümlerin telif tarihleri eklendi.
TAKDİM
Risale-i Nur, Kur’an ayetlerini mana yönünden açıklamasıyla tefsir ilmi içinde değerlendirilirken; zamanın inanç ve ahlak gibi problemleri tartışması açısından de kelam ilmi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Müellifin kendisi bu iki hususu risalelerinde belirtmiştir.
Risale-i Nur, konuları ele alış tarzı, muhtevasındaki derinliği ve kapsamlılığı birçok kesimin yoğun ilgisini çekmiştir. Bir yandan yurt içinde ve dışında çeşitli halk kesimleri tarafından okunmakta ve diğer yandan hakkında uluslar arası sempozyumlar düzenlenmekte ve birçok akademik makale ve tezlere konu olmaktadır.
Mesela bunlar arasında çağdaş düşünürlerken Faslı Prof. Dr. Taha Abdurrahman, Risale-i Nur’un düşünce dünyasında yaptığı büyük devrimde söz ederken, onun diğer yönlerinin yanında bu yönünün de kayda değer olduğunu dikkat çekmektedir.
“Alman filozofu Kant ve takipçileri, her şeyin merkezine aklı aldılar ve sadace aklın ürünü olan hususları itibar ettiler. Hatta bu hususta öyle ileri gittiler ki, İncil ve Kur’an gibi semavi kitapları ve temsil ettikleri dinleri de aklın etrafında dönen diğer eşya arasına katarak, akli sistem içinde onlara bir tanım getirdiler. Yani, tıpkı eski insanların dünyayı sabit sanıp güneşin de onun etrafında döndüğünü tevehhüm ettikleri gibi, aklı sabit kabul ederek semavi kitap ve dinleri etrafında gezdirdiler.
“İşte Bediüzzaman, Risale-i Nur’la düşünce dünyasında bu gidişatı olması gereken mecraya çevirdi—tıpkı ilim dünyasında Kopernik’in yaptığı gibi. Nasıl ki Kopernik, “Dünyanın sabit, güneşin onun etrafında döndüğü şeklindeki eski görüşü ortadan kaldırıp; onun yerine, güneşi Sabit, dünyanın hem kendi etrafında, hem güneşin etrafında döndüğünü” ispat etti; Bediüzzaman da Risale-i Nur’la düşünce dünyasında buna benzer bir inkılap gerçekleştirdi: “İnsanın düşünce dünyasına sabit olamaz, her şeyi kendi etrafında döndürmeye gücü yetemez. Asıl sabit olan ve merkezde bulunan vahiy güneşidir. İnsanın düşünce dünyası hem kendi ekseni etrafında döner, hem de vahiy güneşinin etrafında döner” diyerek insan düşüncesinin alması gereken asıl yerini tespit etmiş, aklı yalnızlık ve karanlıktan kurtararak aydınlatmış ve rahatlatmıştır.”
Ayrıca Risale-i Nur, bir Kur’an tefsiri olması itibariyle, aklın yanı sıra, kalb, ruh ve diğer bütün duygulara da hitap etmektedir. Ahlakın bütün boyutlarına ışık tutmakta ve bir çok sosyal probleme çözümler sunmaktadır. Ancak onun bu ve bunun gibi gibi daha bir çok meziyetini en iyi şekilde anlamanın yolu her halde onu açıp bizahiti okumak ve yaşamakta olur. İşte bu sebeple sizi Sözler’le baş başa bırakıyoruz.
1-Ana metin: Risale-i Nur’un metnine hiçbir surette müdahale edilmemiştir. Metinde Sözler Yayınevi’nin en son baskısı esas alınmıştır.
2-Haşiye-dipnot: Tarafımızdan eklenen dipnotlar numaralandırılmak ve sayfanın altında verilmek suretiyle, müellif veya talebeleri tarafından eklenen “Haşiyelerden ayırt edilmiştir.
3-Âyet-i kerimeler: Âyet-i kerimelerin kısa bir meâli, sûre isim ve numarası ve âyet numarası sayfanın alt kısmında numara verilerek belirtilmiştir,
4-Hadis-i şerifler: Hadis-i şeriflerin kaynakları ve meâlleri de aynı şekilde sayfanın alt kısmında numara verilerek belirtilmiştir.
5-Âyet ve hadis işaretleri: Metinde geçen bazı âyet ve hadis işaretlerine dipnot düşülerek (ve başına bk. yazılarak) bunların kaynakları belirtilmiştir.
6-Tercümeler: Müellifin kendisine ait olan Arapça ibarelerin eğer müellif tarafından yapılmış tercümesi eserlerin diğer yerlerinde varsa bu tercüme aynen alınmıştır. Bu gibi yerlerde, tercümenin daha detaylı oluşu dikkati çekecektir. Diğer yerlerde ise, yine Müellifin Türkçede kullandığı tabirler ve üslûp esas alınarak, tercümenin, Risale-i Nur’un ruhuna mümkün mertebe yabancı düşmemesi için gayret gösterilmiştir.
7-İndeksler: Eserin sonuna ayrıntılı olarak konu, esmâ-i İlâhiye, şahıs, mekân, âyet-i kerime ve hadis-i şerif indeksleri çıkartılmıştır.
8-Sözlük: Her sayfanın altında bilinmeyen kelimelerin cümle içinde geçen mânâları verilmiş ve kelimeler alfabetik sıraya göre sıralanmıştır. Sayfada geçen terim, kavram ve ansiklopedik bilgilerin geniş açıklamaları ise “Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler” kitabında yapılmıştır.
9-Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler: Önceki baskılarda kitapların arkasında yer alan “Ansiklopedik Bilgiler” ile “Kavramlar Sözlüğü” daha da genişletilerek “Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler” ismiyle ayrı bir kitap olarak yayınlandı. Bu söz konusu kitapta hem ansiklopedik bilgiler, hem de terim ve kavramlar bulunmaktadır. Şöyle ki:
Ansiklopedik Bilgiler: Bu bilgiler, metin içinde geçen şahıs, yer, ekol vs. tanıtıcı bilgileridir. Sayfa altlarındaki sözlükte bunlar için kısaca bilgi verildikten sonra (bk.) şeklinde “Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler” kitabına yönlendirilmiştir.
Terim ve Kavramlar: Risale-i Nur’daki terim ve kavramların mânâları kısaca sayfa altı sözlüğünde verilmiş, geniş açıklamaları ise, “Risale-i Nur’da Geçen Kavramlar ve Ansiklopedik Bilgiler” kitabında yapılmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman Said Nursî bir eserinde kendi hayat tarzını şöyle özetlemiştir: “Kur’ân-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir.” Buna göre insan, Allah’ı tanımak ve Ona iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. İlim, meşruiyet, hürriyet, dürüstlük, ümit, çalışmak, sebat gibi faziletler ise, insanın hayatına anlam veren değerlerdir. Bunlar hem dünya, hem de âhiret saadeti açısından insanın olmazsa olmaz gerçekleridir. Bu sebeple 6000 sayfayı aşan eserlerini iman ve fazilet üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Hayatının ilk dönemlerinde Bitlis ve Van yörelerinde yaşamış olmasına rağmen, Osmanlı yönetimini ve dünyayı yakından takip etmiştir. Hatta en temel mesele olan eğitim konusundaki aksaklıkları Sultan Abdülhamid’e arz etmek üzere İstanbul’a gelmiş, fakat o günlerde onunla görüşmesi mümkün olmayınca, aynı teklifi daha sonra Sultan Reşad’a götürmüş, Doğu Anadolu’da Medresetü’z-Zehra adında bir üniversite kurmak için hazineden ödenek ayrılmasını sağlamıştır. Ancak zamanın şartları gereği üniversite kurulmadan ülke savaş ortamına girmiştir.
“İstibdadın her nevine karşıyım. Onu nerede görürsem tokadımı vururum. Bence istibdadın en kötüsü ilme yapılan istibdattır. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. İman ne kadar gelişirse hürriyet de o kadar parlar. İşte asr-ı saadet!” sözleriyle hürriyete olan büyük sevdasını ifade etmiştir.
Birinci Dünya Savaşında milis kuvvetleri gönüllü komutanı olarak savaşa katılmış ve esir düşerek iki buçuk yıl Rusya’da esaret hayatı yaşamıştır.
Daha sonra İstanbul’un işgalinde işgalci güçlere karşı mücadele ederek ilim adamlarını ve halkı uyarmıştır. İstanbul âlimlerinin Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvayı, “İşgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir (sakat ve tutarsızdır)” gerekçesiyle karşı çıkmış ve çürütmüştür.
1922 yılının sonunda Ankara’ya davet edilmiş, TBMM’de merasimle karşılanmış ve daha sonra mebuslara hitaben bir beyanname yayınlayarak yeni Türkiye’nin şekillenmesinde mânevî dinamiklerin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Hayatını üç döneme ayırmıştır: Doğumundan Risale-i Nur’u telif etmeye başlama tarihi olan 1926 yılına kadarki hayatını Eski Said, bu tarihten 1950’ye kadar olan kısmını Yeni Said, 1950’den sonraki hayatını da Üçüncü Said diye adlandırmıştır. Ancak bu ayırım fikrî bir değişiklikten ziyade bir metod ve tarz değişikliğidir. Her üç dönemde de dine ve imana hizmet yönünde zamanın ve zeminin durumuna göre değişik metodlar uygulamıştır.
Hep ıslaha ve düzeltmeye dayalı bir tavır sergilemiştir. Asla husumete, kine, kavgaya ve bölücülüğe dayalı muhalefette bulunmamıştır. Çünkü yıkmak, yok etmek, tahrip etmek gibi kelimeler onun mücadele anlayışında yoktur.
Bütün eserlerinde, “dünya hayatının faniliği, gelip geçici olduğu, kavga ve çekişmeye değmediği” üzerinde durmuş, özlü bir cümleyle “İnsanlık için esas olan sulhtur” demiştir.
Hayatı tevazu ve mahviyet içinde geçmiş; hakikî zenginliği dünyevî değerlerde değil, ruh ve gönül zenginliğinde bulmuştur.
Çok engin ve derin şefkat anlayışı, hayatında hakim bir düstur olmuştur. Hayatı boyunca çektiği onca sıkıntıya ve çileye rağmen, hep affedici olmuş, hakkında idam talebiyle dava açanlar için bile hakkını helâl ederek hidâyet temennisinde bulunmuş, eserlerini okuyanlara da affedici olmalarını tavsiye etmiştir.
Evren ve içindekiler, onun Kur’ânî düşünce sistemine göre okunması gereken büyük bir kitaptır. Eserlerinin neredeyse her satırında kâinatın İlâhî bir san’at eseri olduğunu okumak ve birliği sembolize eden varlıklar arasındaki yardımlaşmayı, âhenk ve nizamı görmek mümkündür.
“Bizim düşmanımız cehalet (cahillik), zaruret (yoksulluk) ve ihtilaftır (ayırımcılık). Bu üç düşmana karşı marifet (ilim), sanat ve ittifak (birlik) silahıyla cihat edeceğiz” diyerek, insanlarla değil, insanlığa zarar veren cehalet, yoksulluk ve ihtilaf gibi olumsuzlukları giderme yolunda mücadele vermiştir. “Muhabbete muhabbet, husumete husumet” diyerek sevgi sıfatının sevilmesi ve düşmanlık sıfatının da sevilmemesi gerektiğini insanlığa öğütlemiştir.
islâm dünyasının karşılaştığı en köklü ve yıkıcı krize, yani fen ilimlerinin yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan dinsizlik veya dinde lâubaliliğe karşı ilim ve mantık yoluyla cevaplar vererek, milyonların imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
En büyük mücadeleyi inançsızlık cereyanına karşı vermiştir. Zira, imanın insanlık için büyük bir saadet unsuru olduğuna inanmıştır. İmansızlığın hem dünya, hem de âhiret felaketi olduğunu savunmuş, bunu hayatı boyunca bir meslek edinmiştir. İnançsızlıkla mücadele eden her kişi ve kuruluşu fikren desteklemiştir.
Bugün, eserleri başta Arapça, İngilizce, Almanca ve Rusça olmak üzere 20’yi aşkın dünya diline çevrilmiştir. Bunların yanısıra kendisi ve eserleri hakkında yurt içinde ve dışında bir çok uluslararası sempozyum organize edilmiş, doktora tezleri gibi akademik çalışmalar yapılmıştır.
Bediüzzaman’ ın hayatındaki önemli tarihler:
1878 (Rumî: 1293, Hicrî: 1295) – Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi (Milâdî doğum tarihleri olarak bazı kayıtlarda şu tarihlere de rastlanmaktadır: 1873, 1876, 1877).
1888 – Normalde on beş yıl süren klâsik medrese eğitimini, üç ay gibi kısa bir sürede tamamladı.
1894 – Van’a giderek orada coğrafya, matematik, jeoloji, fizik ve kimya gibi müsbet ilimleri öğrenmeye başladı. Kısa süre sonra da ilim adamlan tarafından, ilimdeki üstünlüğü sebebiyle “zamanın emsalsizi, benzersizi” anlamında Bediüzzaman lâkabı verildi.
1907 – Eğitimle ilgili projelerini padişaha sunmak üzere İstanbul’a geldi.
1909 – 31 Mart Olayı sebebiyle Divan-ı Harp Mahkemesinde yargılandı ve berat etti.
1911 – Şam Emeviye Camiinde büyük bir hutbe irad etti. Bu hutbe daha sonra Hut-be-i Şamiye adıyla kitaplaştırıldı. Münâzarat ve Muhakemât gibi eserlerini telif etti.
1915 – Talebelerinden gönüllü bir milis alayı kurarak Birinci Dünya Savaşına katıldı.
Savaşırken cephede İşârâtü’l-İ’câz adlı eserini telif etti.
1916 – Bitlis savunması esnasında yaralanarak Ruslara esir düştü.
1918 – İki buçuk yıl süren esaretten firar etti, İstanbul’a geldi. Devrin tek İslâm Aka-
demisi olan “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye”ye üye oldu.
1919 – Mesneuî-i Nuriye adlı eserini telife başladı (Bu eserin telifi 1923’te bitti).
1920 – İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir eser ya-
yınladı. Bu eser yüzünden İşgal kuvvetleri tarafından gıyabında ölüme mahkum edildi.
- – Zaferden sonra Ankara’ya Büyük Millet Meclisi’ne dâvet edildi. Burada mebuslara hitaben bir beyanname yayınladı.
- – Van’a döndü. Talebelerine ders vermeye başladı. Erek Dağı’nda iki senesini geçirdi.
1926 – Şeyh Said isyanıyla hiçbir ilgisi olmadığı halde, bu bahaneyle Burdur’a nefye-dildi ve Barla’da zorunlu ikâmete memur edildi. Burada Risale-i Nur’u telife başladı. Sözler ve Mektubat’m tamamı, Lem ‘alar ın da birçoğu burada yazıldı.
1934- Barla’dan İsparta’ya getirildi.
- – “Gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak” ithamıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâvâ açıldı ve mahkeme neticesinde Tesettür Risalesi’n-den dolayı 11 ay hapse mahkûm edildi. 120 talebesiyle birlikte Eskişehir Hapishanesinde tutuklu kaldı ve orada tecrid-i mutlak altında tutuldu.
- – Kastamonu’da zorunlu ikâmete memur edildi. Buradaki ikâmeti yedi yıl sürdü. Eserlerini telife burada da devam etti.
1943 – 126 talebesiyle birlikte tekrar tutuklanarak Denizli Hapishanesine sevkedildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra Denizli Ağır Ceza Mahkemesi berat karan verdi.
1944- Emirdağ’a götürüldü ve burada zorunlu ikâmete memur edildi.
1948 – Aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak 54 talebesiyle birlikte Afyon Hapishanesine sevkedildi. Yaklaşık 20 ay süren hapis hayatında büyük sıkıntılar çektirildi. Mahkemenin verdiği mahkûmiyet karan temyiz edilip esastan bozuldu. Buradan tekrar Emirdağ’a götürüldü.
- – Gençlik Rehberi Mahkemesi münasebetiyle İstanbul’a geldi ve bu dâvâdan da berat etti.
- – Emirdağ’a döndü. İkinci defa İstanbul’a geldi ve üç buçuk ay burada kaldı. Bundan sonraki hayatı genellikle Emirdağ ve İsparta’da geçti.
23 Mart 1960 – Urfa’da Hakkın rahmetine kavuştu.
Kitap Sözler, Lugatli
Yazar Bediüzzaman Said Nursi (ra)
Yayınevi Nesil – Söz Basım Yayın
Kağıt – Cilt Sarı Şamua kağıt, Termo Deri Cilt
Sayfa – Ebat 1.120 sayfa – 16×23.5 cm, büyük boy & çanta boy
Yayın Yılı 2019 – Sayfa Lugatçeli, ayet hadis mealli, indeksli
Yorumlar
Henüz yorum yok.