Elinizdeki roman, değişmekte olan ve daha da değiştirilmek istenen dünyanın gelecek kodlarını, nano teknolojinin hakimiyeti ile kalbi arasında sıkışmış bir delikanlının kaderine kilitleyen nefes nefese bir hikâye; A-71’in hikâyesi.
Viyana Kuşatması’ndan 2071’e uzanan bir macera.
“Yolcuya yolda azık gerek. Ömrü garip bir yolculuktan ibaret ozan için yollar yolları izlemiştir, yıllar yılları emip bitirmiştir. Şimdi kala kala ölmek kalmıştır son azığı yerine.”
Kemal Sayar, içinden geçtiğimiz bu zor dönemin üzerimizdeki etkilerini anlatıyor ve “ruhsal direnç”ten bahsediyor bize. Darbe girişiminde de, yurdun dört bir yanını bombalarla sarsan terör eylemlerinde de diri tutulan cesareti, basirete çevirme zamanı şimdi.
1818 Mayıs’ında Topkapı Sarayı’ndan üç sürre devesi yola çıktı. Köyler, kasabalar, şehirler aşılırken üç yüz olacak, üç bin olacak, üç katına çıkacak ve elli bini aşkın hacı beyazlara bürünüp kervan kervan Kâbe’ye varacaktı…
Kemal Sayar, daha akıllı telefonların, daha hızlı internetin ve daha hızlı otomobillerin çağında yaşayan bizlere, üzerinde “Yavaşla!” yazan bir tabela gösteriyor âdeta.
Şiir görülmez; ancak kalbe doğabilir. Kalpleri titreten de, çizik çizik eden veya süsleyen de bir hissin ilhamıdır genellikle; bir zamanın akışı, bir ruh sıkıntısı yahut bir hazzın coşmasıdır.
Olmak cesareti, insanın maske takmadan, "mış gibi" yapmadan, kendi çıplak varoluşuyla, nerede durduğunu, nereye ait olduğunu, nasıl bir dünya tasavvur ettiğini, hiç gizlemeden, utanıp sıkılmadan gösterebilmesi demektir! Korkmadan "Hayır!" diyebilmek, boyun eğmeden dik durabilmek, tahakküme karşı durma cesaretidir.