Paris ve Londra Arasındaki Ölümsüz Hikaye

İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens dünya tarihinin mihenk taşı olayınlardan biri olan Fransız Devrimi ekseninde Paris ve Londra arasında gelişen olayları konu alıyor. Edebiyat dünyasının Charles Dickens’ın en büyük tarihi romanı olarak tanımladığı eser Fransız Devrimi gerçekleşirken ortaya çıkan terör döneminde, öfke ve intikam hırsıyla Paris’in kanlı caddelerinde, giyotinin gölgesinde hayatını devam ettirmek zorunda kalan bir grup insanın hayatına odaklanıyor. Tarihi bir dönem romanı olan kitap Fransız Devrimi ve devrimcilerin sosyal yaşantıları, devrim dönemi öncesi ve sonrasındaki toplumsal olayları, duygu durumlarını ve dinamikleri konu almasından dolayı tarihi bir sosyal roman olarak da değerlendiriliyor.

Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi romanında Paris’te bulunan Bastille Hapishanesi’nde aristokratlar yüzünden on sekiz yıl suçsuz yere yattıktan sonra akli dengesi bozulan Dr. Manette ve kızının hikâyesini merkez alıyor. Kitap, Londra’da yaşayan Lucie’nin babası Dr. Manette’nin yaşadığını öğrendikten sonra onu da alarak Londra’ya dönüş sürecini anlatıyor. Yollarının tekrar Paris’e düşmesinin ardından iradeleri dışında gelişen hikaye farklı bir seyir kazanıyor. Bir aristokrat olan Darnay’e aşık olan Lucie onunla evleniyor. Kitapta Fransız Devrimi’yle birlikte ailesi cezalandırılan Darnay’e yardım etmek için Paris’e dönen Dr. Manette ve Lucie’nin hayatı bu gelişmeyle birlikte bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde tamamen değişiyor. İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens devrimi, intikam hırsını, haksızlığı, zenginliği, yoksulluğu, toplumsal mücadeleyi ve en önemlisi aşkı devrin şartlarına göre sürükleyici bir gerilim ve güçlü bir lirizm kullanarak anlatıyor. Bu özellikleriyle birlikte klasik edebiyatın zirve eserleri arasında yer alan kitap aynı zamanda tarihin en güçlü hikâyelerinden biri olma özelliğini günümüzde de koruyor.

Charles Dickens: Gerçekçi Bir Eleştirmen

Charles Dickens 19. yüzyılın realist yazarlarının önde gelenlerinden biridir. Oliver Twist, David Copperfield ve daha birçok romanıyla de kendini kanıtlayan yazarın “yazdığım en iyi hikaye” olarak nitelendirdiği eser İki Şehrin Hikâyesi adlı romanıdır. Yazar kapitalist burjuva toplumuna karşı benimsediği eleştirel tavrı İki Şehrin Hikayesi romanında da ortaya koyuyor. Bireysel çıkarların çarpıştığı alanı toplum olarak kabul eden Dickens kitapta kendi gerçek sınıfsal değerlendirmeleriyle birlikte Fransız Devrimi sırasındaki kapitalist toplumsal ilişkilere temas ediyor. 1917, 1935 ve 1980 yıllarında senaryolaştırıp sinema filmi olarak seyircilerle buluşan hikâye sinema salonlarında gördüğü ilgiyle de dikkat çekiyor. Goodreads gibi paylaşım sitelerinde de oldukça ilgi gören İki Şehrin Hikâyesi, yazıldığı 1859 yılından bu zamana kadar hala kabul gördüğünü gösteriyor. Kitap üzerine her gün yapılmaya devam edilen yorumlar eserin güncelliğini ortaya koyuyor.

Fransız Devrimi’ne Diyalektik Bakış

Tarihi ve konu aldığı dönemin toplumsal yaşamını anlatan eserlere meraklı olan her yaştan okuyucunun elinden bırakmadan bitireceği eser, onurlu insanların yaşam mücadelelerini sürükleyici bir dille anlatıyor. Anlatım tarzı bakımından daha çok genç ve yetişkinlere hitap eden kitap tarihin en önemli olaylarından biri olan Fransız Devrimi’nin etkilerini oldukça gerçekçi bir bakış açısıyla okurlarına açıklıyor. Zengin ve yoksul, burjuva ve halk arasındaki ilişkiyi diyalektik açıdan ele alan İki Şehrin Hikâyesi dönemin Londra ve Paris sokaklarını da en gerçek haliyle gözler önüne seriyor. İki Şehrin Hikâyesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları yeni baskısıyla siz değerli okurları onur, inanç, mücadele ve aşkla tanıştırmaya hazırlanıyor.

Charles Dickens (18121870): Viktorya Dönemi İngilteresi’nin en önemli romancısı kabul edilen Dickens orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. On iki yaşındayken ailesinin dara düşmesi sonucu bir fabrikada çalışmaya başladı ve romanlarında büyük bir isabetle aktardığı işçi sınıfının hayatını gözlemleme fırsatını elde etti. Son romanlarından İki Şehrin Hikâyesi Fransız Devrimi’nin şiddet ve coşku atmosferini Paris ve Londra ekseninde ele alır. Aristokrasinin halka zulmünü de, devrim yanlılarının, intikam dürtüsüyle kirlenmiş adalet anlayışını da reddeden bir insanlıkla yazılmış, aşk ve fedakârlığın giyotinin gölgesinde bile yeşerttiği hayatın romanıdır. Eser yayımlandığı 1859 yılından beri dünya çapında sayısız okura ulaşmıştır.